“Çalışanlarının hangi davranışları senin üzerinde olumsuz etki bırakıyor?” diye sormuştuk. Verilen yanıtlardan son birkaç tanesini daha paylaşarak yazı dizimizi kapatıyoruz.
- “Hedefi tutan, işinde başarılı olan herkes yönetici olmak istiyor. Çalışma hayatının bu “kötü yöneticiler üreten” yanını sevmiyorum. Oysaki farklı bir konu yönetici olmak. Hepimizin bildiği nice örnek var terfi ederek yönetici olup işleri eline yüzüne bulaştıran. Şimdi benim takımımda var böyle bir arkadaş. ‘2 yıldır bütün hedeflerimi tutturuyorum. Benden beklediğiniz her şeyi layıkıyla yapıyorum. Bundan sonraki yöneticilik pozisyonlarına aday olmak istiyorum’ diyor. Anlatmaya çalışıyorum, yönetici olmak için bir takım ek becerilere ve yetkinliklere ihtiyaç var. Bu konularda biraz daha deneyime ihtiyacımız var diye. Her seferinde birbirimizi anladık sanıyorum ama başa sarıyoruz. ‘Güzel arkadaşım, daha bir toplantı organize edip bir işi uçtan uca yönetemiyorken, işlerinin çoğunu yöneticinden aldığın destekle yapmaya çalışırken, diğer birimlerle kendi başına iş yapmaktan kaçınırken ve yalnızca kendi yaptığın işin sonuçlarıyla ilgilenirken ben seni nasıl yönetici adayı yapayım?’ diyeceğim ama bu kadarını kaldırabileceğinden şüpheliyim.”
- “Hafta sonu gelince müşterimin telefonlarını açmam diyen bir arkadaşım var ekibimde. Mecbur değilmiş. Elbette mecbur değil. Ancak bu kadar mı görev aşkı taşımaz bir insan! Sanki her şeyimiz olması gerektiği gibi kusursuzmuşçasına ‘profesyonel’ olduğu iddiasıyla yaşayan insanları bir türlü anlayamıyorum. ‘Türkiye’de yaşıyoruz kardeşim. Orta ölçekli bir firmada çalışıyorsun. Sen telefonlara bakmayınca müşterinin muhatap olabileceği başka bir merci yok. Müşterinin yaşadığı sorun bu kadar umurunda değilken nasıl bahsedebilirsin ki müşteri odaklılıktan!’ İşinden ve müşterisinden nefret etmekten başka şey değil bu benim açımdan. Ve işini bu kadar sevmeyen insanla işimiz olur mu bilemem.”
- “Hayatını şirkete masraf etmek ister bazıları. O kadar çok masraf onayına müdahale etmem gerekiyor ki bazen. Bu işin yazılı prosedürlerinin dışında vicdani bir tarafı da olması gerekir diye düşünüyorum. Seyahatlerde abartılı yeme içmeler, müşteri yemeklerinde yapılan abartılı seçimler, keyfi iş arkadaşı sohbetlerinde içilen kahveler derken şirket olanaklarının suistimal edilmesi gelenek halini alıyor. Bundan rahatsızım. Çalışanlara ‘küçük hesap’ gibi görünen bu konuların aslında çok daha büyük konuların da göstergesi olduğunu düşünüyorum. Yetki ve sorumlulukları arttıkça bu arkadaşların şirket kaynaklarını nasıl kullanacağını, şirketin ticari çıkarlarını ne kadar önemseyeceğini hep şüpheli görmüşümdür. ‘Şirket beni çalıştırıyorsa ödesin, ben şirketten zengin miyim!’cilere bir dur demek gerek.”
Son haftalarda hem çalışanların hem de yöneticilerin gözünden yaşanan deneyimlerden kesitler sunmaya çalıştık. Üzerinde durduğumuz örnekler, iş yaşantısında yaygın olmaları itibarıyla önemli mesajlar içeriyor aslında. “Başkalarının deneyimi” olarak gözden geçirdiğimiz tüm bu konuların daha sağlıklı bakış açıları geliştirmeye vesile olmasını diliyoruz.