Konu çalıştığımız yer olunca, elbette yolunda gitmeyen ve maruz kaldığımız birçok şeyin gündemimizde olduğu bir hayat yaşıyoruz. Zaten zor olan ve çok emek isteyen “başarma” hali, maruz kaldığımız problemlerle çok daha zorlu bir hedef haline gelebiliyor. Ve doğamız gereği bize engel olduğunu düşündüğümüz bu etkenlerle başa çıkmanın yollarını öğrenmeye çalışıyoruz. Çoğu zaman da bize olumsuz etki eden durumlarla ilgili haklı şikayetlerimize kapılıp gidebiliyoruz ve nihayetinde başaramadığımız birçok şeyi de bu koşullara bağlayabiliyoruz. Hepimiz için bilindik açmazlar bunlar.
Peki, tüm bunlar olurken ve problemlerin biri bitip biri başlamaya devam edecekken en az 60 yaşına kadar sürdürmemiz gereken iş yaşantısının içinde huzurlu ve mutlu olmayı nasıl başaracağız? Yönetim bilimleri dünyası, iş ortamının bireylere ve bireylerin iş ortamına etkisini çok boyutlu olarak incelemeye devam ederken zor koşullarda başarmanın yollarıyla ilgili gerçek örnekleri baz alıyor. Ve yapılan çalışmalar gösteriyor ki; kendi etki alanına dönmek koşulları değiştirmese dahi sonuçları kesinlikle değiştirebiliyor.
Ne mi demek istiyoruz? Birkaç örnekle açmaya çalışalım:
Etrafımızdaki zorlukların yanı sıra etki ve yetki alanımızda olan birçok şey vardır. Etrafımızdaki zorluklara odaklanmak, kendi yapabileceklerimize odaklanmanın önüne geçtiğinde, kuyruğunu yakalayamayan ama sürekli buna uğraşan kişilere dönüşmüş oluyoruz. Bu son derece yorucu ve demotive edici alışkanlık ise halihazırda yapabileceklerimizi yapmamızı engellemeye başlıyor. Ve ne yazık ki zaman içinde etki ve yetki alanımız da daralmaya başlıyor. O halde, etki ve yetki alanımıza odaklanarak enerjimizi daha doğru şekilde kullanmayı denemek gerek.
Özellikle ara kademe bir yöneticiysek, maruz kaldığımız kötü liderlik uygulamalarına odaklanıp kendi ekibimize doğru liderlik etmeyi düşünemeyebiliyoruz. Oysa mutsuz olduğumuz tüm liderlik uygulamalarını kendi ekiplerimizde temize çekip, daha doğru uygulamalarla olumlu deneyimler yaratmak gibi bir gücümüz var. Memnun olmadığımız bir liderlik stilini ortadan kaldırmanın en sağlıklı yolu aynı şeyleri tekrar etmemek ve kurumun gelecek yönetim kademelerine iyi liderliğin ne olduğunu göstermektir.
Yetkilerimizin kısıtlı olduğunu ve/veya ne kadar iyi şeyler yapsak da fark edilmediğimizi düşünmek, bir diğer sorun olarak çıkıyor karşımıza. Oysa tüm kurumların etkili çalışan, davranışlarıyla örnek olan ve başarılı iş sonuçları elde etmekten keyif alan çalışanlara ihtiyacı var. Dolayısı ile tüm yönleri ile etkili bir çalışan olmayı başaran bir kişinin kurum içerisinde kaybolması mümkün değil. Yaptığımız iyi şeylerin sonucunu hemen görmeyi beklemek ve görememek bizi zaman zaman ümitsizliğe itse de her türlü organizasyonda işinin hakkını verenler daima ödüllendirilir.
Kendi çaresizliğimize kapılıp gitmek yerine etki alanımıza dönmenin başka yolları da var. Bulunduğumuz ortamda dilediğimiz şekilde başarmanın mümkün olmadığını düşünüyorsak, kendimize daha doğru başka alternatifler yaratmak için çaba harcamalıyız. İş dünyası, kendisine farklı alternatifler yaratma girişiminde bulunmayan, ancak mevcut durumundan sürekli şikâyet eden kişilerle dolu ne yazık ki. Bazen bulunduğumuz ortamı terk etmek de gerekli bir çözüm alternatifi olabilir. “Kolay mı?” demeyelim lütfen, “yeterince çabaladık mı?” ona bakalım.
Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı isimli kitabında Stephen Covey tam da bu konudan bahseder. Etrafında olup bitenlere odaklanan kişiye “Reaktif”, kendi etki alanına odaklanan kişiye ise “Proaktif” insan olarak yaklaşır. Başka bir tarifle, “Bir bıraksalar başaracağım!” diyenler veya “Bu koşullarda yapabileceklerimin en iyisini yapayım!” diyenler vardır.
Şimdi şapkamızı önümüze koyup düşünelim. Kendimizi hangi kategoride değerlendiririz?