Tüm dünya ve ülkemiz, hiçbir bakımdan öngöremediğimiz bir dönemden geçiyor. Hepimiz tüm haberlere kulak kesilmiş neler olduğunu anlamaya, yorumlamaya; ne yapacağımıza karar vermeye çalışıyoruz.
Bu arada, tüm çalışan insanlar için birkaç farklı boyutta başa çıkılması gereken sorun yaşıyoruz.
Bunlardan ilki, çeşitli nedenlerden uzaktan çalışma opsiyonunu kullanamayan ve risk altında çalışmaya devam eden büyük bir kitlenin olması. Özellikle mavi yaka ve hizmet sektörü çalışanlarında yığılmanın olduğunu gördüğümüz bu kitle için, iş sağlığı güvenliği kurallarının hiç olmadığı kadar önemli hale geldiği ve bu konuda bilincin en üst seviyeye çıkması gerektiği bir gerçek. Şu ana kadar daha çok “yerine getirilmesi gereken prosedürler” olarak bir kenara koyulan iş sağlığı güvenliği kurallarının her yönüyle geliştirilmesi ve içselleştirilmesi gerekiyor.
İkinci sorunumuz, uzaktan çalışma kararı almış olan şirketlerde, özellikle beyaz yakalı kitlenin mümkün olduğunca aktif bir şekilde üretmeye devam etmesi gerekliliği. Oysa, toplum olarak uzaktan çalışmaya daha eğitim yıllarımızdan başlayarak hiç alışmamış durumdayız. Okul yıllarından başlayarak, “zorunda olduğumuz” şeyleri yapmaya, takip edilmeye, denetlenmeye, sınavlar ve testlerle ölçülmeye, bu şekilde hayatta kalmaya programlıyız. O nedenle çalışmak ve iş sonuçları üretmek, çoğumuz için ne yazık ki “zorunda olduğumuz; yapmaz isek başımıza işler açılacak” bir konu. Oysa, parçası olduğumuz şirketlerin de çok zor bir dönemle başa çıkmaya çalıştığını göz önünde bulundurarak ve kendimizi samimiyetle çalıştığımız yerlerin en önemli unsurları olarak görerek bu yaklaşımımızı yeniden masaya yatırmamız gerekiyor.
Diğer yanda, eğitimli-eğitimsiz her kesimin daha çok kendi inisiyatiflerine bırakılan “evde kalmak” eylemine reaksiyonun da pek sağlıklı olmadığını görüyoruz. Henüz katı bir yasak veya denetim olmadığı için kendimizle başa çıkmakta oldukça zorlandığımızı söyleyebiliriz. Felaketin bizden uzak olacağı varsayımı ile sözde bilinçli veya bilinçsiz sergilediğimiz her davranışın kocaman bir toplumun sağlığını tehdit ettiğini düşünmekten hala çok uzağız.
Bu yüzden, işin ucunda karşılaşılacak “ödül veya ceza” ile yaptığımız her şeyi gözden geçirmemize fırsat veriyor bu günler. Ödül veya ceza var ise yaparız veya yapmayız. Ödül veya ceza var ise sorumlu davranırız veya davranmayız. Ödül veya ceza var ise harekete geçeriz veya geçmeyiz.
Birbirinden tamamen ayrıymış gibi görünen tüm bu konular, bir şeyleri, “gönüllülükten ziyade zorunluluktan” yapmaya veya yapmamaya eğilimli olduğumuzu gösteriyor ve bu nedenle de bu tür günlerde neden fazladan zorlandığımızı açıklıyor.
Şimdi, daha önce de yazılarımıza konu ettiğimiz, “bireysel sorumluluk alma” konusunda yeniden düşünme zamanı. Ödül ve cezaları, kısıtlamaları, tehdit ve kaygıları bir kenara koyarak ve kendimize beslediğimiz inancı tazeleyerek “sorumluluk almak” ve “aldığımız sorumluluğun hesabını kendimize ve başkalarına verebilmeye hazır ve gönüllü olmak” zamanı.
Zorunda hissetmek yerine gönüllü olmaya, bireysel sorumluluk almaya hazır olup olmadığımızı nasıl anlayacağız peki? İşte size küçük bir test.
- Alabileceğiniz ve alamayacağınız sorumlulukları ayırt edebiliyor musunuz?
- Verdiğiniz tüm sözleri yerine getirebiliyor musunuz?
- Başkalarından beklemek yerine kendimiz çözüm üretiyor musunuz?
- Denetlenmediğinizde ve takip edilmediğinizde de tüm sorumluluklarınızı etik bir şekilde yerine getiriyor musunuz?
- Davranışlarınız konusunda içten ve samimi misiniz?
- Başınıza gelen kötü şeyler olduğundan mazeret üretmek yerine kendinize ders çıkarıyor musunuz?
- Zamanınızın değerini biliyor musunuz?
- Kendi kaderinizi başkalarına bırakmak yerine kendiniz tayin edebiliyor musunuz?
- Duygu ve davranışlarınız için başkalarını suçlamak yerine sorumluluk alıyor musunuz?
- Gerektiğinde özeleştiri yapıp özür diliyor musunuz?
- Beklentilerinizi yönetebiliyor musunuz? Durumsal olarak beklentilerinizi değiştirebiliyor musunuz?
- İş birliği yapmaya açık mısınız?
- Yaptıklarınızı takdir ve teşekkür beklemeden, sadece size doğru ve normal geldiği için yapıyor musunuz?
- Önemli kararlar almanız gerektiğinde harekete geçebiliyor musunuz?
- Kararlarınızın başkaları üzerindeki etkisini gözetiyor musunuz?
Yukarıdaki sorulara koşulsuz olarak “evet” yanıtı verebiliyorsanız iyi ki varsınız. Dünya sizinle çok daha güzel olacak.